Edebiyat SohbetleriETKİNLİKLER

MESDER/AKADEMİ EDEBİYAT SOHBETLERİ’NDE DR. ÖĞR. ÜYESİ BÜLENT SAYAK’IN KONUŞMASI: KİMLİK İNŞASI VE TOPLUMSAL TAHAYYÜL BAĞLAMINDA EDEBİYATIN İMKÂNLARI

Kahramanmaraş Edebiyat ve Sanat Derneği (MESDER) ve KSÜ İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi işbirliğiyle Mesder’de 11 Ocak 2025 Cumartesi günü düzenlenen “Mesder Akademi/Edebiyat Sohbetleri-9”programında; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü akademisyenlerinden Dr. Öğr. Üyesi Bülent Sayak’ın, “Kimlik İnşası ve Toplumsal Tahayyül Bağlamında Edebiyatın İmkânları“ konulu konuşmalarıyla gerçekleşti.

KSÜ İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yakup Poyraz’ın açılış konuşmaları ve Mesder başkanı Ali Avgın’ın takdim konuşmaları ardından program konuğu Dr. Öğr. Üyesi Bülent Sayak konuşmalarında; edebiyatın kimlikle ilişkisi, temsil odağında hayatı yapan değer kodlamalarını, güç ilişkilerini ve toplumsal kimlik inşa tasarımları hakkında bilgiler vererek, edebiyatın hayata yansımalarını anlattı. Bülent Sayak sözlerini şu şekilde sürdürdü:

“Gaz bulutu, kemik ve yıldız tozu arasında devam eden hayat döngüsünün sabiti ve büyüsü arandığında, bellekler her zaman bir öyküye tutunur. Mağara duvarlarından av törenlerine, mezar taşlarından çoban ateşlerine, selüloz nöbetlerinden siyah ekranların ışığına şekil ve ortam değişse de tazeliğini her zaman koruyan mutlak ihtiyaç, anlatma arzusudur. Coğrafya ve zamandan bağımsız hikâyelerle kendini, ötekini ve dünyayı tanır insanoğlu. Kendisi de bir hikâyedir yerleştiği tarihsel dizgenin ve başka zihinlerin içinde. Rivayetler, destanlar, masallar, türküler ışığında geçmişi yoklar. Geleceğini kurmacalarla düşler. Öykülerle sever, umutlanır, toprağı yurt beller. Beliz Güçbilmez’in Kurmacalara Neden Muhtacız’da dile getirdiği gibi ölümlü varlığına rağmen doğan güneşi yeni bir heyecanla karşılamak, gündelik hayatın sıkışmışlığını askıya almak, ölümsüzlük arzusunu tatmin etmek ve varlığını anlamlı kılmak için öykülere tutunur. Belki de gökyüzüne savrulan kemik tozlarını ancak bir ışık bulutu içine yerleştirerek kendini gerçekleştirir. Evinin penceresinde kayan yıldızı izleyen küçük bir kızın hayali olmak, sözüyle başka birinin düşüne ilham vermek, varlığıyla başka bir hayatın hayali içinde yaşamak için öykülere başvurur. Tutundukça kemiğinden sıyrılıp insan olur…

Filozofun ‘tabularasa’sı ile halk irfanının “üryan gelir insan dünyaya” vecizesi aynı noktayı işaret eder. İnsan zihin ve bedeniyle çıplak, boş bir sayfadır. Onun varlığını kuşatan, adlandıran, anlamlandıran, özne kılan bütün süreç ve stratejiler kimlik çerçevesinde şekillenir. Aidiyet, kitle, estetik, ötekilik gibi pek çok kavram kimlikle tanımlanır, sürekli kılınır. Kimlik; cinsiyet, millet, sınıf gibi kategorilerle bireyi özneleştirir, tarihselleştirir onu; temellendiği maddi ve kültürel ideolojinin ereği doğrultusunda inşa eder. Hiyerarşileri, ceza, mükâfat ve kuralları belirler. Sosyal bilimler, ifadenin tam karşılığı olarak ‘insanı insan yapan/kılan’ bu çok boyutlu terimi kendi nazariyeleriyle irdelerler. Felsefe, psikoloji, sosyoloji, antropoloji, siyaset, iktisat, din disiplinleri bireyin beşikten mezara kurgulanışını otorite ve onun aile, okul, militarizm gibi kurumsal örgütlenmeleri bağlamında benlik, özne, şahsiyet, yurttaşlık, toplumsal konum/rol, sermayeyle etkileşim gibi farklı kavramlarla ele alırlar.

Edebiyatın kimlikle ilişkisi ise temsil odağında belirir. Sadece tasvir ve teori düzleminde kalmaz; aynı zamanda dönüşümü, sorgulamaları da içeren pratik müdahale zeminleri oluşturmayı da bünyesinde barındırır. Edebiyat en başta tarihin en ince ayrıntısına kadar seyir notlarının tutulduğu ‘gerçeklikler aynası’dır. Bu bakımdan edebiyat tarihini okumak, insan zihninin kendisini ve dünyayı kavrayış serüvenini takip etmek anlamına gelir. İdeal/meşru/kazınan/hegemonik kimlikler ile bunların dışında konumlandırılan, ötekileştirilen kimlikler edebî söylemi oluştururlar. Tiplerin, anlatıcıların, metaforların, çatışmaların, temaların, poetikaların, ekollerin yapısını oluşturan bu ilişki ana çizgilerle metin- insan(yazar/okur)-devir etkileşimi biçiminde tasvir edilebilir. Buradan hareketle roman türünün doğuşunu, sözlü kültür ürünlerinin yapısını, mitolojinin kurgusunu, tasavvuf metinlerinin sembol dünyasını açıklamaya çalışırken başvuruların kaynakların araştırmacıyı bir topluluğun/sınıfın ‘Foucaultcu’ anlamda soykütüğüne götürmesi anlam kazanır.

Kimliğin edebiyata kazınması yalnızca resmi/güdümlü/milli(yetçi) edebiyat tanımlıklarındaki tema, olay, kişi gibi yüzey birimlerdeki görünümler yahut harici bir müdahale ile değerlendirilemez. Bunun ötesinde edebiyatın malzemesi olan dilin bizatihi tarihsel oluşu, dil ve edebiyatın Bourdieu’nun kavramsallaştırmasıyla kültürel sermayenin sembolleri olarak doğal(laştırılmış), içsel(leştirilmiş) düzenlemeler biçiminde kabulü, bilincin derin katmanlarına sızar. Örneklemek gerekirse ‘kara baht’ ifadesi aynı dil içinde ‘siyah baht’ ile ya da başka bir dilde aynı anlamda karşılanamaz. ‘Kara baht’ bir sürekliliğin, kaynaşmanın, öncül ve ardıllarını kendisine bağlayan statik/verili anlamın, tarihin; hülasa bir kimliğin söylem alanını ifade eder. Gül kelimesinden söz etmek aynı zamanda gülün tarihinden/kimliğinden ve ‘bir niyetten’ bahsetmek anlamına gelir.

Hayata ayna tutan edebiyat, kaçınılmaz olarak hayatı yapan değer kodlamalarını, güç ilişkilerini ve kimlik tasarımlarını yansıtır. Edebiyat tarihi ‘kültürün’ ve dolayısıyla ideoloji(ler)in tarihi olarak anlam kazanır. Edebiyat eleştirisindeki yaygın kanaat, edebî metnin dönem tarihselliğinden soyutlanamayacağıdır. Türk edebiyatı araştırmaları literatürü, edebiyattaki dönüşümün kimlik paradigmasındaki kırılmaların bir sonucu olduğunu doğrular. Mehmet Fuat Köprülü Türk edebiyatını tasnif ederken ‘medeniyet dairesi’ ve toplumsal düzen değişimlerini esas alır. Köprülü’nün yaklaşımından hareket eden pek çok araştırmacı edebî anlayışları sosyolojik gerekçelere başvurarak dönemselleştirir ve adlandırır. Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi’nde “saray istiaresi” kavramsallaştırmasıyla aşk alegorisini iktidar ilişkileri bağlamında ele alır. Böylece, salt belagat hünerine dayalı ve kendi içine kapalı bir yapı olmakla itham edilen Osmanlı/Divan şiirinin –bile- kimlik tasavvurundan bağımsız düşünülemeyeceğini ortaya koyar. Mehmet Kaplan Tip Tahlilleri’nde Türk edebiyatında ön plana çıkan tipolojik kahramanları irdeler. Çağın ideal insan söyleminin alp, gazi, veli, aydın gibi tipolojilerle temsil edildiğini ve metinler üzerinden üretildiğini vurgular. Zikredilen yorumlar, poetika ile politika arasında karşılıklı bir bağ olduğunu ispat eder. Modern Türk edebiyatını değerlendirmek için Osmanlı-Türk modernleşmesini, milliyetçilik düşüncesinin gelişimini, din merkezli bir dünya görüşü yerine rasyonel akılcılığı esas alan modern toplum idealini, özetle ‘yeni kimlik/iktidar’ söylemini dikkate almak gerektiğini gösterir.

-Çağının tanığı ve sorumlusu olduğu bilerek,

-Şamanlardan âşıklara Tanzimat aydınından Cumhuriyet yazarlarına edibin ideal toplum söyleminde kurucu bir özne olduğu fikrini içselleştirerek

-‘Nasıl anlatmalı’ sorusunu her zaman aklında tutmakla birlikte kime ve niçin anlattığı meselesini ihmal etmeyerek,

-Toplumun tüm sınıf ve sorunlarını ideolojik saplantı ve çıkar kaygısına düşmeden yoklamaya çalışarak,

-İçinde yaşadığı sosyal yapının bütün kültürel birikimini yarının dünyası içinde işlek biçimde kullanma endişesi taşıyarak,

-Güçlü bir eleştirel gözle kendinden başlamak üzere hayatı sorgulayarak,

-Yazdıklarının ciddiye alınması için hayatı ve eylemleriyle tutarlı bir kimlik kurarak,

-Hamaset, belagat tuzaklarından arındırılmış biçimde kültürel birikim kazanarak,

-Yazardan önce farklı üsluplardan ve dünya görüşünden beslenen nitelikli bir okur olarak….”

Program sonunda Mesder Başkanı Ali Avgın program konuğu Bülent Sayak’a Mesder’in yayımladığı “Deprem Hikâyeleri”  ve “Deprem Şiirleri” kitaplarını takdim etti. Bülent Sayak ise, kendi çalışması olan, Cumhuriyet’in 100. yılına armağan olarak hazırlanan, “Cumhuriyet’in 100. Yılında Yeni Türk Edebiyatı: Prof. Dr. Hülya Eraydın Argunşah” isimli kitabınıtakdim ederek, katılımcılara ve programa emeği geçenlere teşekkür ettiler.

“Mesder/Akademi Edebiyat Sohbetleri” programını gerçekleştiren Kahramanmaraş Edebiyat Sanat Derneği (Mesder) ve KSÜ İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesine bizler de çok teşekkür ediyoruz. Bu vesileyle, Prof. Dr. Yakup Poyraz’a, program konuğu Dr. Öğr. Üyesi Bülent Sayak’a veböylesine anlamlı seminere iştirak eden şair yazarlara ve değerli katılımcılara çok teşekkür ediyoruz.

Selam ve sevgilerle.

Daha Fazla Göster

Ali Avgın

Türk müziği ve tasavvuf kültürüne duyduğu özel ilgi nedeniyle, bu alanda birçok kültürel oluşumda ve derneklerde görev aldı. Kahramanmaraş Klasik Türk Musikisi Derneği'nde yönetim kurulu üyeliği yaptı.… More »

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu