DenemeEdebiyatSalkım Söğüt

İnsanlar Saymayı Bilmez

İNSANLAR SAYMAYI BİLMEZ
İbrahim Hakkı Gündoğdu

İnsanlar, tarih boyu her şeyi kendi menfaatlerine çevirmek için nice hileler ve oyunlar tertip ettiler…

Bu oyunda ilim, din, sanat, ticaret her birini kendi menfaatlerine çevirmek için onca kararları sahaya sürdüler… En çok da din ve ilimle uğraştılar. O zaman hem din din olmaktan çıktı hem de ilim ilim olmaktan…
Bu manada ilim akıl ve yorum ile ilgili bir yol açalım; yer çekimi vardır ve cisimler aşağı doğru düşer.

Toprak ve su düşer tamam da peki hava ve ateşin yükselmesine ne demeli. Hâlbuki bize öğretilirken maddenin: toprak, su, hava ve ateş diye dört elementten meydana geldiğini söylerler. Peki, 4 elementin ikisi düşerken ikisinin yükselmesi nedendir? O zaman ne demek lazım: düşünelim daha çok düşünelim demek lazım

Bilimin elementleri de: akıl, mantık, felsefe olarak sunuldu. Onun dışındakiler var mı tartışılmaya bile tenezzül edilmedi. Karşısında ne varsa: cehalet, yobazlık, taassup, karanlık olarak algılatıldı.
İnsanlığın din serüveni: Bizzat İlahî dinlere müdahale edilerek “menfaatime uygun din” şekline dönüştürüldü ve sömürücüler bu konuda epey de başarılı oldular.  Ya ilim de aynı şekilde sömürücülerin elinde “menfaatine uygun ilim” halini aldı ise? Din ve ilim müdahale kabul etmez diye itiraz edildi mi? Edildi tabii. Müdahale edenler de ya giyotinlerle öldürüldü, ya yakıldı, ya da zindanlara atıldı.
Şimdi çağdaş dünya yaşamında ilim ehli bu katı gelenek zinciri içinde halâ ilmi taassubuyla kulaç atmaya devam ediyor. Madde yanında “mânâ” da var diyor da akıl bunu bir türlü “nasıl bir mânâ” noktasında derinlemesine düşünmeye ve tartışmaya açmıyor. Maddi değil ya, deney yapılamıyor ya o zaman ilim olamıyor, ilim olamayınca da ilim ehli tarafından muhatap alınamıyor, muhatap alınamayınca da öyle bir tarafta meçhul olarak kalıyor.

İnsanlık denen yolun yolcusu bunlara benzer daha nice mazeretlerle kendi sonsuzluk kapısını ha bire kapatıp durur. Kapı kapandıkça daralır ve ortam dört duvar bir zindana döner o andan sonra insan ha bire yön ezberler. Zamanı baş tacı yapar, yolu yokuş yapar ve yürüdüğünü, yol aldığını sanır.

Bir düşün, insan olarak sen kendi oluşturduğun sayını saymaya başlıyorsun: bir, iki, üç diye başlıyorsun, milyonlar, milyarlar, geçiyorsun, trilyonlar, katrilyonlar aşıyorsun sonunda bu böyle sonsuzlarca gider diyor ve güya kendini ilim deryasında sağlama alıyorsun. Hatta şunu da ekliyorsun: Bu artı sonsuza

Peki: Bir de bir ile iki arasını da bir say, o arada ne var diye sorulduğundan ve: bir virgül bir, bir virgül iki, bir virgül üç diye saymaya başlandığında ve ikiye bir türlü varılamadığı görüldüğünde bir ile iki arasında da sonsuz olduğu anlaşıldığında ne yapıyor o aciz insan yine ilme sığınıp pes ediyor.
Bir de zerreden- küreye meselesi giden sonsuz sayılardı, bir de aynı şekilde bunun bir de eksi sonsuzu vardır.  Uzun zaman atoma varılamadı. Varıldı lakin “aman atom parçalanamaz” dendi. Nihayet atomu parçaladılar. Eyvallah. Ancak zerrenin daha zerresinin daha zerresi bizi nereye götürür. Zerrenin içinde de mi bir sonsuzluk var yoksa? Ya kürenin ötelere doğru akıl almaz bir şekilde sonsuzlara uzayışı.

Düşünecek, arayacak çok yolumuz var çok. Bir de buna, var mısınız “ruh”u da katalım.
Yok onu katmayalım, o zaten Kur’an’da belirlenmiş: “Sana ruh hakkında soru soruyorlar, de ki: Ruh Rabbimin bileceği bir şeydir. Size ancak az bilgi verilmiştir.” Bu tabii ki o her şeyi menfaatine doğru yontan insanın da çok işine gelmiştir. O hale gelmiştir ki hatta ruh ile ilgili araştırma yapmak günah bile sayılmıştır. Hâlbuki dikkatle incelenince görülecek ki: “Size ancak az bilgi verilmiştir,” ifadesi kullanılıyor.

Yani bilgi verilmiştir ancak az verilmiştir. Peki, ey insanlık Allah’ın Kur’an’da dediği o “az bilgi” ya senin yüz kâinatın kadarsa. Sen işine geleni çok iyi alıp inceleyip evirip çevirip kendine yontmayı çok iyi biliyorsun. Çünkü ruh öyle bir şey değil. Eğer ruh ilminin derinliğine gidilirse bu yol zerre menfaat kaldırmaz ve yol mutlaka Hakk’a, hakikate, nihayetinde Allah’a çıkacaktır. Bu da o güzelim cennetten kovulmuş hırs küpü insanın işine gelmeyecektir.

Tüm mesele budur. Bakın biz bunu dedikten sonra da: “Ama, fakat, lakin, yav, of, mof” diyeceklerdir, bizi de çok bilmişlikle suçlayacaklardır. Bu, bugün “ilim ehli” diye hava atan büyük çoğunluğun işine hiç gelmeyecektir… Çünkü onlar hür iradeleri ile yürümeyi çoktan unutmuş ve siyasi otoritelerin kuklası olarak yürümeyi makbul bir meslek haline çoktan getirmişlerdir.

Bizim yapacağımız taviz vermeden Hakk’ı hakikati ortaya çıkarmak ve insanlığı sağlıklı düşünmeye sevk edebilmektir. İnsan, ilk yaratılırken bile düşünen ve hür iradesi ile yorumlayabilen, yürüyebilen varlıktı. Cennetten kovulmuşluğu o hür iradesini yanlış kullandığından değil miydi?
İlk insandan buyana binlerce yıl geçti. Her şeyi aşabildiler de şu menfaatlerini, ihtiraslarını, egolarını bir türlü aşamadılar. Hatta bu konuda korkunç teşkilatlanmalar yaparak samimi olanların yaşama haklarını ellerinden aldılar. Bizim haykırışımız işte tam buradan başlamalı.

İyiler, Hak- hakikat üzere yürüyenler daha güçlü teşkilatlanmalı, daha sağlam ayağa kalkmalı bu menfaat sürüsünü etkisiz hale getirmeli. Bunun için hemen her şeye sahip çıkmalı: ilme, iradeye, fikre, zikre, akla, gönle, ruha, maddi ve manevi tüm değerlere. Doğaya, tüm canlılara. Zerreden küreye her şeye…

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu