Öykü (Hikaye)Salkım Söğüt

Cevahir Kadri

CEVAHİR KADRİ

Odanın girişine kurulmuş kuzine sobanın içinde yanan odunlardan çıtır çıtır sesler geliyordu. Vakit akşama doğruydu. Sobanın deliğinden tavana yansıyan ateşe dikmişti gözlerini  Cevher. Minderin üzerine kedi gibi kıvrılıp derin düşüncelere dalmıştı. Vücudunu ısıtan ateş, buz gibi yüreğini ısıtmaya yetmiyordu. Belki de bu, sobanın yanına son kıvrılışıydı. Artık önünde hayatın kıvrımlı yolları vardı. Kim bilir onu bu zorlu yolculukta neler bekliyordu? İçinde sadece belirsizliğin verdiği büyük bir korku vardı.

Yarın korkulu rüyasının üçüncü günüydü. Kabuslar bile bir gece sürüyordu en fazla. Onun kabusunun ne zaman biteceği meçhuldü.

Şiddetin ve korkunun hakim olduğu, dışı içinde yaşananlara tamamen zıt bir güzelliğe ve sükunete sahip, iki katlı, ahşap, yemyeşil bahçesi olan köy evinden, çok sevdiği bir insandan ayrılırken bir türlü kopamayanların hüznüyle ayrılacaktı.Tam bu düşüncelere dalmışken, ahşap kapı gürültüyle açıldı; içeri ayağında şalvarı, başında yemenisiyle tonton, sevimli bir o kadar da aksi annesi girdi ve Cevher’e öfkeyle seslendi.

—Neden yatıyorsun hala, kalk da bir işin ucundan tut! Bu tembellikle nasıl evleneceksin?

Cevher, annesinin sesiyle irkildi ve yattığı yerden doğruldu. Hemen annesinin elindeki bakır ibriği alıp sobanın üzerine koydu. İbrikten sobanın üstüne düşen su damlalarının çıkardığı sese bayılırdı, yüzünde buruk bir gülümseme belirdi.  Annesi ona “git bahçeyi süpür hemen.” dedi. Cevher odadan çıktı, ahşap balkonun köşesindeki çalı süpürgeyi ve küreği alıp merdivenlerden aşağı indi, hızla bahçeyi süpürmeye başladı. Her bir süpürge darbesinde doyamadığı çocukluğunu hayal ediyor, süpürdüğü yaprakların hışırtısına karışan çocukluk anılarını da bir bir toplayıp çöpe atıyordu sanki. Etrafını saran rengarenk çiçekler boyunlarını bükmüş, gitme diye yalvarır gibi onu kucaklıyordu. Çiçeklere gözleri dolu dolu bakıp kokularını içine çekti. Sonra az ilerde balkonun altında duran tahta kızak gözüne takıldı. Kızağı babası yapmıştı. Cevher’in en çok eğlenip mutlu olduğu zamanlardı karda kızakla kaydığı kış günleri…  

Bir anda burnuna mis gibi kokular geldi ve daldığı hayallere ara verip tertemiz ettiği  bahçeden yukarı çıktı. Elindeki süpürgeyle küreği aldığı yere bırakıp mutfağa girdi. Annesi çorba koymuştu ocağa. Kokuyu  içine çekerken babasının sinirlenince söylediği söz çınladı kulağında. ”Sana çorbamı içirmem!” İşte bu, evinde içeceği son çorbaydı…

Akşam olduğunda babası eve geldi. Yarın yapılacak düğün yemeği için aldığı erzak poşetleriyle doluydu eli. ”Cevher  gel  çabuk, al şu elimdekileri” diye bağırdı. Bu sinirli seslenişi bile özleyeceğini düşündü ve koşar adımlarla gidip poşetleri aldı.

Babası tonton, orta boylu, saçları seyrek, buğday tenli, yuvarlak yüzlü, geniş burunlu, sert mizaçlı bir adamdı. Sevgi görmediği, sevgisini gösterememesinden belliydi. Çocuklarını hiç kucağına almaz, onlara sevgi sözcükleri söylemezdi. Bunda kendi anne babasıyla yaşamalarının da etkisi büyüktü. Geleneklerine göre büyüklerin yanında çocuk sevmek ayıp karşılanırdı.

Akşam yemeği  vaktiydi. Herkes yer sofrasının etrafında toplanmıştı. Cevher’in usul usul yanağından süzülen göz yaşları, kaşık seslerini bastırıp sofradakilerden birinin dikkatini celbetmeye yetmemişti. Herkes karnını doyurunca sofra alelacele toplandı. Yarın erken kalkmaları gerektiği için işlerini bitirip hemen yatmışlardı. Herkes yatağına çekilmiş uyurken Cevher’in gözleri yine sobanın deliğinden tavana yansıyan ateşe takıldı ve derin derin düşüncelere daldı. Henüz on beş yaşındaydı. Evlilik nedir bilmiyordu. Evlilik denince aklına sadece anne ve babasının şiddetli kavgaları geliyordu. Eşi olacak kişi de dahil, bundan sonra birlikte yaşayacağı ailedeki  insanların hiçbirini tanımıyordu. Onlara nasıl ayak uyduracaktı. Bu karmaşık duygulardan bir an sıyrılıp kafasını kaldırdı ve uyuyan kardeşlerine uzun uzun baktı. Onların özlemine nasıl dayanacaktı? Hazin bir iç çekişten sonra uyuyakaldı.

Sabah erkenden annesi onu dürterek uyandırdı. Burnuna kuzine sobadan yayılan mis gibi ekmek kokusu geldi. Annesinin yaptığı ekmek kokusuyla uyanmak en çok özleyeceği şeylerdendi. Yine alelacele kahvaltılarını yapıp sofrayı kaldırdılar.

Cevher mutfaktan çıkıp dağ manzaralı yüklük odasına girdi. Pencereyi açtı, yeni yeni sararmaya başlamış, yeşilin her tonunu üzerinde barındıran ağaçları seyre daldı. Dağlardan süzülüp ağaçların mis kokusunu getiren rüzgarı içine çekti. İlerde çağlayanlar gibi coşan köy suyunun gözü, Cevher’in gözyaşlarına yarenlik ediyordu. Bu eşsiz manzara Cevher’e her zaman huzur verirdi. Pencereyi kapatıp balkona çıkmıştı ki gelen misafirlerle karşılaştı. Gördüğü tanıdık simaların hepsi sanki bugün birer yabancıydı. Kimseye hoş geldiniz demek bile içinden gelmiyordu. Ev kalabalıklaştıkça Cevher’in kalp atışları hızlanıyor, gitme vaktinin yaklaştığını düşündükçe göz yaşlarına hakim olamıyordu.

Ve işte ayrılık vakti gelip çatmıştı. Cevher beyazlar içindeydi. Eliyle üzerindeki gelinliğe dokunuyor, “ben bunu giyecek kadar büyümedim ki daha” diyordu içinden. Aynadaki yansımada lüle lüle, upuzun saçları, incecik narin bedeni, göz yaşlarıyla yıkanmış tertemiz bakan gözleri, buruk hüzünlerin meskeni olan ışıl ışıl yüzüyle, adeta melek gibi görünüyordu.

Birazdan, üç gün önce gördüğü yabancı, kapıda belirdi ve Cevher’i  koluna takıp bahçedeki arabanın yanına götürdü. Cevher, kendisi için süslenmiş gelin arabasına binecekti  ki İhsan ve Asım, ablalarının eteğinden tutup; “ abla gitme” diye ağlamaya başladılar.”Ablaları onlara dönüp göz yaşları içinde sımsıkı sarıldı ve kardeşlerinin yaşlı gözlerinden öptü.”Sonra daha ilerde mahzun mahzun bakan diğer kardeşleri  Macide,”Sıddık ve Nadide’ye el sallayıp arabaya geçti.”Arabanın içindeki yabancılar Cevher’in gözünden süzülen damlalara kayıtsız kaldılar.”Meçhule doğru yolculuk başlamıştı.

Arabanın arkasından su dökenler, kıymetini bilemedikleri Cevher’in  gencecik yaşta eşini kaybedip iki küçük çocukla baba ocağına ,döktükleri su gibi çabuk geri döneceğini  nerden bileceklerdi?. ”Cevahir kadrini cevherfüruşan olmayan bilmezdi.”

TUĞBA TEZCAN AKKURT

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu