Salkım SöğütTahlil

Hanifi Yılmaz’ın “Aşka Muhatap Sensin” Şiirine Farklı Bir Bakış

HANİFİ YILMAZ’IN  “AŞKA MUHATAP SENSİN” ŞİİRİNE FARKLI BİR BAKIŞ

Günümüzde şiir, yeniden güç kazandı dersek yanılmış olmayız herhalde. Bir dönem şiirin de şairin de pek itibarı kalmamıştı madde ağırlıklı yaşayan dünyamızda. Ama son zamanlarda yeniden, bir nebze de olsa teşbihte hata yok, maddi hazlarımızın doyuma ulaşmasıyla birçok sanat dalı gibi şiir de itibar kazanmaya başladı. Şiir aslında her dönem gücünü muhafaza etmiştir, kimi zaman yaşanan savaşlarda ve  duygu yoğunluğunun fazla olduğu anlarda şiir biraz daha öne çıkarak kendini daha güçlü hissettirmeyi bilmiştir.

Son zamanlarda şiirin önem arz etmesindeki etkenlerin başında bize göre ekonomik refah seviyesinin yükselmesi gelmektedir. Çünkü insanların yaşam kaliteleri artırdıkça sanata ve edebiyata olan ilgileri de artmaktadır.  Bu bağlamda şiirin tekrar sevilmesi güç kazanması şüphesiz bizleri sevindirmektedir. Çünkü M. Emin YURDAKULUN’ UN” Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet / Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir. “İfadesine yürekten amenna diyenlerdeniz.

Aslında şairlerin her dönem sesleri yüksek çıkmıştır ve çıkıyor da… Çünkü onlar toplumun en ince, hassas ruhlu insanlarıdır ve toplumu en iyi onlar gözler ve de bu gözlemleri ruh imbiklerinden süzülüp  kelimelere dökülerek kanatlanır. K.Maraş’ımız da bu hususta bayraktar illerimizden şüphesiz ilkidir. Bu iklimde  şiir ve şair her dönem kıymet görmüş ve topluma ışık olmuştur. Biz dahi burada, bu iklimin yetiştirdiği güzel insanlardan biri olan şair Hanifi Yılmaz’ın bir şiirini incelemeyi uygun gördük. Bütün şiir tahlillerimizde söylediğimiz gibi, şüphesiz tahliller kabul görmüş, elden ele gezen değerler için yapılır, ancak tahlillerimizi sadece meşhurlar için kullanmamız haksızlık olur diye düşünmekteyiz. Bu bağlamda Hanifi Yılmaz şairimizin de bir şiirini kendisine ve sanatına olan saygımızın gereği olarak tahlile değer gördük. Umarız şairimiz de şiiri de gereken ilgiyi görür.

Şiiri şekil yönünden incelediğimizde , şiirde beyit nazım birimi ve , aa ba ca da ea.. Şeklinde kafiye dizilişi görülmektedir. Yine gazel tarzına yakışır “gülzarım, terennüm meşk, şâd, vuslat, cânan,mavera…“ gibi sözcüklerin de kullanıldığı görülmektedir. 14’lü hece vezniyle yazılıp 7+7 sağlam duraklıdır.  -sın gönül’lerle redif;  – an’ larla tam kafiye yapılmıştır. Şiir, ilk bakışta tür olarak lirik gibi görünse de didaktik bir şiirdir.

Tahlile başlarken önce şiire seçilen başlık hakkında konuşmakta fayda var; bu başlık aslında her şeyi anlatmaktadır. “AŞKA MUHATAP SENSİN” Hakikat ne kadar bilinçli seçildi bilemeyiz ama anlam derinliği olan bir başlık. Şüphesiz aşka muhatap insandır. İnsanların ne kadarı bunu idrak cihetindedir bilinmez. Ama kâinatın yaratılışının temelinde aşk vardır. Yüce Yaratıcı, Efendimize olan aşkını bir kutsi hadiste “Seni yaratmasaydım seni yaratmasıydım âlemleri yaratmazdım “ Buyurmaktadır. Yine Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretleri. ”Göklerin dönüşünü aşkın dalgalarından bil, aşk olmasa idi dünya donar kalırdı” buyurmaktadır. Aslında bir bakıma kâinatta aşkın dışında bir şey yoktur dersek yanılmış olmayız. Fuzuli’nin ; “Aşk imiş her ne var âlemde, ilim bir kıl ü kal imiş ancak. ”ifadeleri bir bakıma bütün hakikati gözler önüne sermektedir. Kısacası yaratılışımızda aşk vardır, içimiz aşk, dışımız aşk bilene… Onun için aşkın muhatabı da her  daim insandır. 

Ömür nasılsa geçer, aşka inansın gönül

Muhabbet lazım dosta, buna inansın gönül

İnsanoğlu dünyaya gelişinden ölümüne kadar olan serüveninde ne kadar şuurlu yaşıyor bilinmez, ama bu dünya denilen meyhaneye yolu düşenlerin akıbetleri hep ölümdür. Hayat bir şekilde yaşanacak ve son bulacaktır ama aşkla ama gafletle yaşanmış olsun. Nerden gelip nereye gideceğini bilen insanlar hep şuurlu ve güzel yaşamış ve iz bırakmışlardır. Âşık olan gönüllerde ve dillerde ise hep sevgilinin muhabbeti vardır. Âşık sevgiliden gayrının ne muhabbetini çeker ne de sohbetini yapar.

Terennümle gülzarım, meşk içinde şâd olur
Cânânın bir hüsnüne, bırak aldansın gönül

O sevgiliyi anınca gönlüm neşeleniyor ve isteğine erişmiş bir halde gül bahçesine dönüyor her şey. Sevgilinin olduğu her yer âşık için cennetten bir yerdir, gül bahçesidir. Sevgilinin güzelliğine, cemaline bırak da aşığın gönlü aldansın, meftun olsun. Başka ifadeyle Kâinatın sahibi cennette cemalini gösterecek ve kainatın sahibinin güzelliğini gören cennet ehli seyre doyamayacaklardır. Maddi anlamda aşık da hep sevgiliyi arzular, düşler ve onun olduğu her yer sanki gül bahçesine döner ,teşbihte hata yok.. 

Muhabbet pınarları, aşk içinde çağlarken
Zemzem aşkın sırrında, içtikçe kansın gönül

Vuslatı kolay sanma, sabır kanlı gömlektir
Giymeyen aşk ne bilir, çöllerde yansın gönül

Buradan itibaren şiirde tasavvufi bir hava kendini yoğun bir şekilde hissettirmektedir. Sevgilinin muhabbetini yapanlar aşkın verdiği sarhoşlukla çağlayıp coşmaktadırlar. Ve onların muhabbet ederken içtikleri de zemzemdir, çünkü âşıkların aşk şarabı zemzemdir ve bunu da içmeye kanmazlar. Onun için şair, aşkın sırrı zemzemde gizlenmiştir ve bunu içenler de bu sırra yani aşkın sırrına ermiş kimselerdir demektedir. Ayrıca bu sırda da ayrılık yani hicran vardır. Sonra aşkın mayasında, kitabında kavuşmak da yoktur. Âşık hep hicran içinde perişan ve yaralıdır, hep sevgiliye kavuşma arzusu içinde olsa da bu kolay bir şey değildir. Ve aşkın en zor tarafı da sabır kuşanmaktır. Bu dizede “kanlı gömlek” tamlamasıyla Hz. Yakub’a (a.s) telmih yapılmıştır. Yakub’un (a.s) işi de Yusuf’un (a.s) Kanlı gömleğine sarılarak sabır kuşanmaktı yıllarca. Yine Eyüp (a.s)’a da atıfta bulunularak sevgiliye kavuşmak için sabrın ve acının ne kadar önemli olduğu belirtilmiştir. Sonra sabır kuşanmayı bilmeyenler, kanlı gömleği giymeyenler aşkın ne olduğunu da bilemezler. Mecnun gibi çöllerde deli divane gezmedikçe gerçek âşıklardan da olamazlar… Kısacası aşığım dersen Eyüb (a.s) gibi Yakub (a.s) gibi dahası mecnun gibi çöllerde deli divane olmak gerektir. Bunları göze almayanlar da aşığım dememelidir. Sonra “Sevdada safa umanlar sevdayı bilmeyenlerdir.” denilmiştir ki aşkta rahat ve huzur da yoktur… Kısacası sevgiliye ulaşmak kolay iş değildir…

Kapatma kalp kapısın, hicran bitecek bir gün
Aşk zahmeti fırsattır, her an dayansın gönül

“Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” Ve Allah’a da ancak kalp kapısından geçilerek ulaşılabilinir. Hz. Peygamber bu hakikati şöyle ifade eder: “Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar” Demek ki aşık kalp kapısını kapatmayacak ki sevgiliye (Allah’a) ulaşabilsin…

Âşıklar için dünya sürgün yeridir, sevgiliden uzak düşme, ayrı kalma yeridir. Ne zaman ki ruh teslim edilir, sevgiliye o zaman ulaşılır. Mevlana’nın ölüm gecesini yani (şeb-i arus) düğün gecesi kabul ettiği gibi. Ve o güzelin âşığı olmak da zahmetli bir iştir. Pir Sultan’ın; 

“Güzel âşık cevrimizi 
 Çekemezsin demedim mi?
 Bu bir rıza lokmasıdır
 Yiyemezsin demedim mi”?

Yüreği ve diliyle herkes o kapıdan geçemez ve sevgiliye ulaşamaz. Aşk, zahmetli bir iştir, yine  aşk zahmeti de bir  fırsattır ki sevgiliye de ancak bu zahmete katlananlar ulaşabilir ve şair kendi yüreğine seslenerek bu zahmette fırsat vardır, ey gönül buna dayan demektedir.

Şu âlemde boş yere, yaratıldım sanma hiç
Aşka muhatap sensin, cansın cânânsın gönül

Kâinatın yaratılışında aşk vardır ve aşk sırrının muhatabı da insandır demiştik. Yüce Mevla “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” buyurmaktadır. Şairimiz de İnsanın (kendisinin) boş yere yatılmadığını aşka muhatap olanın da kendisi olduğunu ifade ederek, hem seven hem de sevilenin kendisi olduğunu söylemektedir.

Yılmaz eşyayı terk et, maveraya yürürken
Hakk’ın her cilvesine, çoktan hayransın gönül

Şiirin belki de mana derinliğine sahip beydi burasıdır. Sanki bu iki dize bütün şiiri sırtında taşımaktadır. Şairimiz, kendisine seslenerek; Yılmaz, ötelere yürürken  eşyayı yani dünyayı terk et, dünyaya sırtını dön diyerek yüreğindeki  sevdasını ve yolunu bize göstermektedir.

Burada kesin bir ifade var ki o da şairin ötelere (sevgiliye) yürüyor olmasıdır. Kendisinin bu yolculukta da maddeyle uğraşmamasını dünyayla irtibatını kesmesini söylemektedir. Çünkü bir gönülde iki sevda barınmaz, Ötelerin yolcusu olduğunu ve hakkın divanına da ancak dünyadan ve içindekilerden vazgeçmekle ulaşabileceğini söylemektedir. Yine kendisine seslenerek; sen, Hakk’ın cilvesine, sırrına, hikmetine  çoktan hayransın, âşıksın; O’nun hakikat sırrına erenlerden, hayran olanlardansın diyerek bizlere nerelerde olduğunu göstermektedir. Sonra bu hayranlığının da yeni değil “çoktan” olduğunu yani bu sırra uzun zamandır sahip olduğunu söylemektedir. “Çoktan” ifadesi mana ve derinlik itibariyle sanki şairin bütün sırrını saklamaktadır. Ve bir binanın ana sütunu gibi bütün şiiri omuzlamıştır dersek yanılmış olmayız. Çünkü şiir kelimelerle örülmüş bir inşadır, şairimiz de seçtiği her kelimenin anlam derinliğine ve gücüne dikkat etmiştir. Yukarıda da izah ettiğimiz gibi bu kelime (çoktan) bilinçli seçilmiş ve şairinin bütün sırını saklamaktadır. Bize göre de şiir zaten budur… 

Nafiz YILDIRIM

AŞKA MUHATAP SENSİN

Ömür nasılsa geçer, aşka inansın gönül
Muhabbet lazım dosta, buna inansın gönül

Terennümle gülzarım, meşk içinde şâd olur
Cânânın bir hüsnüne, bırak aldansın gönül

Muhabbet pınarları, aşk içinde çağlarken
Zemzem aşkın sırrında, içtikçe kansın gönül

Vuslatı kolay sanma, sabır kanlı gömlektir 
Giymeyen aşk ne bilir, çöllerde yansın gönül

Kapatma kalp kapısın, hicran bitecek bir gün
Aşk zahmeti fırsattır, her an dayansın gönül

Şu âlemde boş yere, yaratıldım sanma hiç
Aşka muhatap sensin, cansın cânânsın gönül

Yılmaz eşyayı terk et, maveraya yürürken
Hakk’ın her cilvesine, çoktan hayransın gönül

Hanifi Yılmaz

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu