KARDELENLER DE ÜŞÜR
Çiçekleri biraz olsun tanıyan, evinde çiçek yetiştiren veya çiçekleri seven herkes az çok bilir ki her çiçeğin bir karakteri ve dili vardır. Hepsinin sevdiği ortam ve toprak birbirinden farklıdır. Mesela en çok sevdiklerimden biri olan sardunyalar, son derece dayanıklı ve güçlüdürler. Çok nazlı değildirler, fazla ilgi beklemezler. Rengarenk mis kokulu çiçekler açarlar. Kolay kolay onları seveni, emek edeni terk etmezler, vefâlıdırlar. Hepimizi güzelliğiyle mest eden orkideler ise iklim seçerler, toprak ve ortam seçerler, nazlı ve narindirler. Çiçekleri solmasın, kurumasın diye özenle bakar emek edersiniz ama bir gün bir de bakarsınız sizi terk edip gitmişler. Neymiş yeterince ışık almamış, yok efendim suyu fazla gelmiş. Velhasıl nankördürler. Ya papatyalar öyle midir? Bir dağ başında, toprağın ona sunduğu suyla yetinerek, taş toprak ayırt etmeden güneşin bağrında öbek öbek açarlar ve gözümüzü gönlümüzü şenlendirirler. Papatyadan taç yapanlara, sevgi falı açanlara küsmezler. Papatyalar sevgide cömerttirler. Tatil beldelerinin süsü olan begonvillere hayranlığımı, beni tanıyanlar çok iyi bilirler. Kökleri, dalları son derece güçlü olan bu çiçekler çok azimlidirler ve tırmanmayı çok severler. İhtişamlı güzelliklerini daima hayretle izlediğim begonvillerin en sevdiğim yönleri, budandıkları yerden çiçek açmalarıdır. Bu aslında biz insanla- ra çok önemli bir dersi öğretebile- cek bir özelliktir. Bittim, tükendim dediğimiz yerden rengârenk çiçekler açmak ve tırmanmaya devam etmek kaçımızın başarabildiği bir şeydir?
Çiçekler içinde öyle bir çiçek var ki cesaretiyle, sabrıyla, azmiyle ve hepsinden de öte güzelliğiyle, görenleri şaşkınlığa uğratır. Kardelen, insan dâhil bütün canlıların dışarı çıkmaktan çekindiği o çok soğuk kış günlerinde ve yeryüzünü kar örtüsü kaplamışken tüm cesaretini toplayıp o nazenin bedeniyle önce toprağı sonra da kar örtüsünü delerek gün yüzüne çıkar. Muhteşem güzellikteki kardelenin duruşu ne kadar da asil ve takdire şayandır. Ancak tabi ki bunca meziyeti olan bir çiçeği her yerde görmek mümkün değildir. Onu görmek ve tanımak biraz zahmet gerektirir. Bu yüzdendir ki doğa fotoğrafçıları, onların fotoğraflarını çekmek için meşakkatli yolculuklar yaparlar. Yolculuğun sonunda yolcuyu muhteşem bir manzara beklemektedir. Çekilen fotoğraflar adeta sabrın, cesaretin, azmin, tevekkül ve zarafetin vücut bulmuş halidir.
Çiçekleri daha yakından tanıdıkça ve karakterlerini öğrendikçe etrafımdaki insanları, mekânları ve hatta şehirleri, sahip oldukları özelliklere göre farklı farklı çiçeklere benzetirim. 6 Şubat depremlerinden sonra memleketim Kahramanmaraş’ta olup bitenleri izlerken bir yandan da “Kahramanmaraş bir çiçek olsaydı ne olurdu?” diye sordum ve hiç tereddütsüz cevap verdim kendi kendime ; “ kesinlikle kardelen olurdu.”
Milli mücadele yıllarından bu yana daima adı cesaretle, azimle kahramanlıkla anılan Kahramanmaraş, yaşadığımız deprem felaketinden sonra yine tabiri caizse çok çetin bir savaşın içerisine girdi ve yeniden ayağa kalkabilmek için var gücüyle savaşıyor. Kahramanmaraş’ta o günden sonra sanki mevsimler hiç değişmedi. Yürekleri üşüten sert bir ayaz var dışarıda ve daha da acısı, her yerde kaybettiğimiz sevdiklerimizi hatırlatan acı izler. O gün yağan kar hiç erimemiş gibi her sokakta ölümün beyaz yüzü kol geziyor. Bu şehirde yaşayanlar için gülerken aniden ağlamaya başlamak artık çok sıradan bir durum. Çünkü yaşanan acılar hiç dinmeyecek kadar büyük ve asla unutulmayacak kadar derin. Geçmişimiz, çocukluk ve gençlik anılarımız bir hoşça kal bile demeden çekip gittiler ve biz bu yaralı şehrin sokaklarında öylece boynu bükük kalakaldık.
Bunca acıya rağmen bu kadim şehirde gözlerden kaçmayan bir ye- niden diriliş azmi ve gayreti olduğunu görmek biraz olsun ümitleri- mizi yeşertiyor. Öyle ya kardelenler, şartlar ne kadar zor olsa da cesaret ve azimle boy verip tüm güzellikleriyle çiçek açarlar. Biz inanmak istiyoruz ki artık ölüm kokan o beyaz örtünün üzerinde kışın bitişini müjdeleyen rengârenk kardelenler açacak ve sonrasında bu şehre yeniden taze ve yemyeşil baharlar gelecek. Yüzümüze inen bu hüzün perdeleri açılırken yedi renkli gökkuşağını selamlayacak. Büyükler, küçüklerin geleceği ve mutluluğu için sağlam temeller atacak. Bu şehirde bundan böyle anneler, babalar korkusuzca başını yastığa koyup mavi rüyalara dalacak. Çocuklar salıncakta sallanmaktan korkmayacak ve uçurtmalarını neşeyle gökyüzüne salacak.
Bütün bunlar elbette ki hiç kolay olmayacak. Tıpkı kardelen olmanın hiç kolay olmadığı gibi. Kardelenin dimdik, kendinden emin ve zarif duruşunu görünce hiç zorluk çekmediğini düşünürüz öyle değil mi? Ancak her dik duruşun bir ıstıraptan sonra geldiğini unutmamamız gerekir. Öyleyse güzel günler gelene kadar bu sert ayazda biraz daha üşüyeceğiz. Çünkü her ne kadar o cesur duruşlarıyla bize hissettirmeseler de kardelenler de üşür.
Tezay Tezcan Akkurt