ETKİNLİKLEROcakbaşı Sohbetleri

TÜRK OCAKLARI OCAKBAŞI SOHBETLERİ’NDE YAZILIŞININ 950. YILINDA DİVAN-I LÜGATİ’TÜRK

Türk Ocakları Kahramanmaraş Şubesinin tertiplediği Ocakbaşı Sohbetleri’nde “Yazılışının 950. Yılında Divan-ı Lügati’t Türk”  konulu söyleşisiyle; Kahramanmaraş İstiklal Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Öğr. Üyesi Doç. Dr. Abdullah Mert konuşmacı olarak yer aldı. 07 Kasım 2024 Perşembe akşamı Kahramanmaraş Edebiyat ve Sanat Derneği (MESDER) de gerçekleşen programa, çok sayıda akademisyen ve konuya duyarlı izleyici katıldı.

Türk Ocakları Kahramanmaraş Şube Başkanı Sayın Kemal Yavuz katılımıyla gerçekleşen program, Hars heyeti başkanı Sayın Prof. Dr. İbrahim Solak’ın açılış konuşmasıyla başladı. Program konuşmacısı Doç. Dr. Abdullah Mert; Türk Kültür Dünyası’nın önemli şahsiyetlerinden, Kaşkarlı Mahmut’un 950 yıl önce kaleme aldığı Divan-ı Lügati’t Türk’ isimli eserini anlatarak; merak edilen konuları akıcı bir dille anlattı.

Doç. Dr. Abdullah Mert  konuşmasında:  Kitâbu Dîvân-ı Lugâti’t-Türk, 950 yıl önce 1074’te Kâşgarlı Mahmud tarafından yazılarak tahmini 1077 yılında dönemin Abbasi Halifesine sunulduğunu, ifade ederek sözlerine başladığı konuşmasını özetle şöyle tamamladı:

“Karahanlılar; 912-1212 yılları arasında Mâverâünnehir ve Doğu Türkistan’da kurulup hüküm sürmüş bir Türk devletidir. Merkezi Kaşgar’dır. Satuk Buğra Han’ın (Abdülkerim) 945 yılında İslamiyet’i kabul etmesiyle Karahanlılar, ilk Müslüman Türk devletlerinden biri olarak tarihteki yerini almıştır.

“DîvânuLugâti’t-Türk’ün müellifi Kâşgarlı Mahmud bir Karahanlı Şehzadesidir. Saraylı olması dolasıyla iyi eğitim almış, devrin dillerini öğrenmiştir. Kâşgarlı eserinde kendisinden şu şekilde bahseder:

Ben onların (Türklerin) ülkelerini ve bozkırlarını inceledim; Türk, Türkmen, Oguz, Çigil, Yagma ve Kırgızların lehçelerini ve kafiyelerini ögrendim. Zaten ben onların, dilde en doğruyu bilenlerinden, anlatımda en açık olanlarından, akılca en yetkinlerinden, soyca en köklülerinden, mızrakta en iyi atıcılarındanım. Böylece her boyun dili bende en mükemmel şeklini buldu. Sonra bu kitabi en iyi şekilde düzenleyerek yazdım.”

Karahanlı sarayında yaşanan siyasal bir krizden dolayı memleketinden ayrılmak zorunda kalmıştır. Bu sırada Türk boyları arasında dolaşarak onların ağız özelliklerini, yaşayış tarzlarını, dini inanışlarını kayıt altına almıştır. Bu anlamda Kaşgarlı’ya Türkoloji’nin kurucusu demek yerinde olacaktır.

Kâşgarlı Mahmud Türklük şuuruna sahip gururlu bir Türk’tür. Eserinde hitap ettiği Türk dışı kitlelere Türk dilini öğrenmenin gerekliliklerinden bahsetmiştir. Bu tavsiyesini dini bir hüviyete büründürerekhadislere dayandırmaktan da geri durmamıştır.

“Buhara imamlarından ve Nişaburlu bir başka imamdan açıkça ve kesin olarak işittim ki: Onlar peygamber efendimize dayandırarak şöyle rivayet ettiler: Peygamberimiz(s.a.) kıyamet gününün şartlarını, âhir zamanın fitnelerini, Oğuz Türklerinin çıkışını anlatırken dedi ki: Türk dilini öğreniniz, çünkü onların çok uzun sürecek saltanatları vardır. Bu hadis doğru ise, -sorumluluğu râvilere aittir- Türk dilini öğrenmek vaciptir; eğer doğru değilse, aklın gereği budur”.

Kâşgarlının, Türk dilini öğrenmenin tek başına dini bir vecibe değil aynı zamanda aklın gereği olduğunu vurgulaması da dikkat çekicidir. Niçin aklın gereğidir? Çünkü devrin en güçlü devletleri Türklerin yönetimindedir. Karahanlı, Gazneli ve Selçuklu devletleri devirlerinin süper güçleridir. Kâşgarlı Mahmud’un bu durumun bilincinde olduğunu şu ifadelerinden anlıyoruz:

“Şimdi, Muhammed oğlu Hüseyin oğlu Mahmud kulunuz diyor ki: Gördüm ki: Yüce Tanrı, Türk burçlarında doğurdu devlet güneşini; onların ülkeleri etrafında döndürdü göklerin çemberini; ve onlara ad verdi Türk diye; ülkelerin idaresini verdi mülk diye; zamanın hakanları yaptı onları; ellerine verildi günümüzdeki insanların yuları; onları görevlendirdi halk üzre; onları kuvvetlendirdi hak üzre; aziz kıldı onlara yanaşanları ve idareleri altında çalışanları; onlar(Türkler) sayesinde muratlarına erdiler ve ayak takımının şerrinden esen oldular. Aklı olan herkes onlara katılmalı ve onların oklarından korunmalı. En iyi yol konuşmaktır onların dillerini; duyurabilmek için onlara ve meylettirebilmek için gönüllerini.”

DîvânuLugâti’t-Türk’ün eldeki tek nüshası Millet Yazma Eserler Kütüphanesi’ndedir. Bu nüsha Saveli Muhammed tarafından 1266 yılında Şam’da istinsah edilmiştir. Kâtip Çelebi Keşfü’z-Zünun (1650) isimli eserinde DLT’den bahsetmiştir. Daha sonra 20. yüzyılın başına değin başka hiçbir kaynakta adı zikredilmez. 1900’lere kadarVanizadelerde kaldığı anlaşılan eser,Ali Emiri Efendi tarafından bir sahaftan satın alınmasıyla gün yüzüne çıkmıştır. Talat Paşa ve Ziya Gökalp gibi devrin önemli şahsiyetleri eserin Ali Emiri Efendi tarafından bulunduğunu öğrenmeleriyle birlikte onu, DîvânuLugâti’t-Türk çoğaltılması konusunda ikna etmişlerdir.

DîvânuLugâti’t-Türk’te Karahanlıların Başkenti Balasagun’u Dünyanın merkezinde gösteren bir harita yer alır. Kendi devrinde Araplar Mekke’yi merkeze alan dairesel haritalar hazırlamışlardır. Kâşgarlı Mahmud gururlu bir Türk olarak kendi meydan okumasını yapmış ve Türk illerini merkeze yerleştirmiştir.

DLT’de Kültürel Unsurlara Dair Söz Varlığı

Oyunlar:

Tepük Oyunu: Futbolun atası sayılabilecek bir çocuk oyunudur. Kurşunun eritilip yuvarlak biçimde dökülmesiyle elde edilen nesne, kıl keçe ve benzeri yumuşak şeylerle sarılır. Çocuklar bu nesneye ayak vurarak tekme atarak oynarlar. Bu oyuna tep– “tepmek, ayakla vurmak” fiilinden türeyen tepük sözcüğü ad olmuştur.

Dini Terimler

DLT’de birçok dini terimin Türkçesine yer verildiği görülür:

İman etmekkarşılığında kirtkümek, rab karşılığındaidi, Allah karşılığındaTanrı,ezel karşılığındabayat, kadir karşılığındaugan, Arapça resul, Farsça peygamberkarşılığında Türkçe yalavaç veelçi, melek karşılığında yumuşçı, ahiret karşılığında mengüAjun, günah karşılığında yazuk, Farsça namaz ve Arapça salat karşılığında yükünç gibi terimlere yer verilmiştir.

Eski Türk İnanışları

Türklerin eski inanışlarına dair verilere de DLT’de ulaşmak mümkündür:

kaplıgogul: Kesesiyle birlikte doğan bebekleri tarif etmek için kullanılan bir sözcüktür. Eski Türkler kesesiyle birlikte doğan çocukları uğurlu sayarlar.

Umay: Yenidoğan bebekleri koruyan melek

Yagış: (putlara) yaklaşmak amacıyla veya adamış oldukları adak için cahiliye devrindeki insanların putlarına kestikleri kurban

Tiki: geceleyin işitilen ses. Türkler şöyle inanırlar: Yılda bir gece ölülerin ruhlarıtoplanıp yaşadıkları ve ömürlerini geçirdikleri yerlere giderler. Akrabalarını ziyaret ederler.Geceleyin o sesi işiten ölür

Yat: yağmur, kar vb. yağdırmada, rüzgâr estirmede ve kehanette kullanılan özel taş, yada taşı.

Eski Türklerde giyim kuşam

Eski Türkler giyim kuşama önem verirlerdi. Giysilerinin kırışık olmasını istemezlerdi. Bu kırışıkları önlemek için ütüg adını verdikleri mala biçiminde bir demir parçasını ateşle ısıtarak kullanırlardı. Kâşgarlı’nınütüg adıyla andığı alet bugün kullandığımız ütünün atasıdır. Eski Türkler ellerini silmek için suwlukadı verilen bir tür mendil taşırlardı. Aynı zamanda erkekler burun temizliği için ceplerindeületüadı verilen bir mendili daha taşırlardı. Bu mendil ipektendi. Kadınlarına “bedeni inciye benzer” anlamında özük derlerdi. Konuşmaya zarafet katmak için eşlerine altunözük, ertiniözük diye seslenirlerdi. Bugünözenmek bezenmek şeklinde olarak kullandığımız ikilemede karşımıza çıkan bezenmek fiili DLT’de “bezenmek, süslenmek, kadın makyaj yapmak” anlamıyla kayıtlıdır. Bir diğer süslenme biçimi bilezüklenmek“bilezik takınmak” şeklinde de ifade edilmiştir. Kocasıyla iyi geçinmek isteyenkadınlar kırmızı ipek giysiler giyer, kocasına naz ve cilve yapmak isteyen eşler yeşil ipek giyerlerdi.

Atasözleri

DîvânuLugâti’t-Türk’te 300 civarında atasözü yer alır. Bu atasözlerinden bir kısmı bugün de kullanılmaktadır. Birkaçı şu şekildedir:

Kişi sözleşü, yılkı yıdlaşu// İnsan konuşarak, hayvanlar koklaşarak

Suwkörmegünçeetük tartma // Suyu görmeden ayakkabını çıkarma

Etli tırngaklıadırmas // Et tırnaktan ayrılmaz

Tagtagkakawuşmas, kişi kişikekawuşur // Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur.

Közden yırasaköngülden yeme yırar // Gözden ırak olan gönülden de ırak olur

Edgü er süngüki erir, atı kalır // İyi insanın kemiği erir, adı kalır

Beş erngektüzermes// Beş parmak bir değildir

Doç. Dr. Abdullah Mert konuşmasını şu sözlerle tamamladı:

“Dîvânu Lugâti’t-Türk;Türkçenin ilk sözlüğü, ilk küçük dil bilgisi, ilk ağız araştırmaları kitabıdır. Aynı zamanda Türk boyları hakkında bilgi veren etnolojik bir eser, Türklerin yerleşim yerlerini anlatan bir coğrafya kitabı, Türk adlarını bulabildiğimiz onomastik bir çalışma, eski Türklerin yaşamları ve inanışlarına dair verilere yer veren halk bilimi kitabıdır.”

Türk Ocakları Kahramanmaraş Şubesince Mesder’de tertiplenen OCAKBAŞI SOHBETLERİ programı, Doç. Dr. Abdullah Mert’inbu güzel sunumuyla tamamlandı. Kendilerine çok teşekkür ediyoruz. Ayrıca Türk Ocakları Kahramanmaraş Şubesine, Mesder Kahramanmaraş Edebiyat Sanat Derneğine ve katılımcılara çok teşekkür ederiz.

Selam ve sevgilerle.

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu