
“KORKMADAN, KARŞILAŞTIRARAK VE ELEŞTİREREK OKUYUN”
Soru: Mesut Bey, okurlarımızın sizi daha iyi tanıması için kendinizden biraz bahseder misiniz?
Cevap: Kişinin kendinden bahsetmesi zordur ama deneyelim.1961 Kahramanmaraş doğumluyum. Müftü olan babamızın memuriyeti sebebiyle ilkokul ve ortaokulu çeşitli ilçelerde okuduk.1978 yılında Kahramanmaraş Lisesi’nden, 1983 yılında da Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü’nden mezun oldum.
17 yıl özel sektörde çalıştıktan sonra 1996 yılında Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde Muhasebe ve Finans öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladım. 1997-99 yıllarında KSÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yüksek lisans yaptım. Aynı zamanda Kahramanmaraş Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası üyesiyim.
2012 yılında, Kahramanmaraş’ta 18 büyük firma ve kurumun ortaklığıyla Kahramanmaraş Teknokent Yönetici A.Ş.’ni kurarak 3,5 yıl genel müdür olarak görev yaptım ve hâlen yönetim kurulu üyesi olarak çalışıyorum.
Vizyon arayışları üçlemesi adıyla üç kitap yayınladım. Ayrıca 4 adet ortak kitap ile 40 kadar mesleki-bilimsel makale ve bildiri yayınladık.
Uzun yıllar Kahramanmaraş Mûsikî Derneği’nde mûsikî çalışmalarına katıldım. 1995 yılında Kahramanmaraş Hazret-i Mevlânâ Kültürü; Tasavvuf Mûsikîsi ve Folklorunu Araştırma ve Yaşatma Derneğini kurduk ve hâlen bu dernekte başkan yardımcısı olarak görev yapıyorum.
TEKNOKENT’TE İKİ DEFA SANAYİ BAKANLIĞI TARAFINDAN ÖDÜLLENDİRİLDİK
Soru: Kahramanmaraş Teknokent Yönetici A.Ş.’nin kurucu genel müdürü ve yönetim kurulu üyesisin. Bu konuda bilgi verir misin?
Cevap: Üniversite-sanayi iş birliğini yasal zeminde ticarileştirmek amacıyla ilk merkez 1952 yılında ABD’de Silikon Vadisi adıyla kuruldu. Silikon Vadisi’nin başarılı olmasıyla bütün dünyaya örnek oldu. Bugüne gelindiğinde ise dünyadaki Teknokent’lerin sayısı 4 bini geçti. Ülkemizde de Üniversite-Sanayi iş birliğini bütün ticari boyutlarıyla kurumsallaştırabilmek amacıyla 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu çıkarıldı. Kanun gereği bir coğrafi alan Cumhurbaşkanlığı Kararı ile TGB ilan edilerek o bölgedeki faaliyetleri yönetmek ve denetlemek amacıyla Teknokent A.Ş. diğer adıyla Teknopark A.Ş.’ler kuruluyor. 2012 yılında Kahramanmaraş Teknokent Yönetici A.Ş.’ni kurduk. İki defa Sanayi Bakanlığı tarafından başarılı çalışmalarımız sebebiyle ödüllendirildik. Hâlen 72 firmada ve 300 kadar ARGE personeli Teknokent çatısı altında faaliyet gösteriyor. Ülkemizde toplam 91 Teknopark faal durumda olup 11680 firmada 121.000 kişi çalışıyor. Pek çok firma yazılım ihraç ediyor ve çok önemli sayıda savunma sanayi projesi ülkemizdeki Teknokentlerde yürütülüyor ve yazılımları teknokentlerde yazılıyor.
MAALESEF ÜLKEMİZDE EMEĞE VE ESERE YETERİ KADAR SAYGI GÖSTERİLMİYOR
Soru: Vizyon arayışları üçlemesi adıyla üç kitap yayınladın. Bu kitaplar hakkında bilgi verir misin?
Cevap: Kahramanmaraş Teknokent Yönetici A.Ş.’ni kurduğumuzda hem diğer üniversitelerden hem de KSÜ içinde sorular gelmeye başlayınca Teknokentin kuruluşunu ve yöntemini anlatan “Bilim ve Teknolojide Vizyon Arayışları: Teknokentler” kitabını yazdım. Sonra patent, tasarım ve faydalı modeli anlatan ‘Sınai Mülkiyet Hakları ve Vizyon Arayışlarımız’ isimli kitabı yazdım.Vizyon arayışları derken ülkemizin 5 yıllık kalkınma planlarını ve bakanlıkların stratejik planlarını inceleyerek vizyon arayışları kitaplarını yazdık. Üçlemenin son kitabı; ‘Telif Haklarında Vizyon Arayışlarımız: Destekler ve İstisnalar’ kitabıdır. Yazılımdan tasarıma, şarkıdan romana, senaryodan filme kadar her “eser” telif hakları kapsamındadır. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nu esas aldığımız ‘Telif Haklarında Vizyon Arayışlarımız: Destekler ve İstisnalar’ kitabı, meslek hayatımın 41.yılında “bedîî” olan sanata, edebiyata, sanatçıya, yazara ve şaire saygı duruşumdur. Maalesef ülkemizde emeğe ve esere yeteri kadar saygı gösterilmez. Hem serbest muhasebeci-mali müşavirlik yaptığım dönemde bizzat tecrübe ettim hem de 5846 sayılı Kanun kapsamındaki eserler konusunda aynı sorunlar yaşanmaya devam ediyor. Mesela yazdığım bir kitabın başkaları tarafından kopyalanıp araya cümleler girilerek kendi eseri gibi yayınlandığını tespit ettim. Başka bir kitabımın da bir master tezinde kaynak gösterilmeden aynen kullanıldığını gördüm. Bu sebeple yazar ve şairlerin eserlerinin izinsiz kopyalanması ve ticari amaçla kullanılarak telif ücreti verilmemesi en basit tabiriyle haksızlıktır hatta hırsızlıktır. Bu sebeple aynı zamanda kul hakkıdır.
LİSEDE OKUL GAZETESİNDE YAZILARIM VE ŞİİR DENEMELERİM YAYINLANIRDI
Soru: Bilimsel-meslekî yayınlara ara vererek deneme-hatıra türü yazılar yazıyorsun, bu yönün aslında çok bilinmiyor. Bu konulardaki merakın ve çalışmaların konusunda bilgi verir misin?
Cevap: İlkokulda merhum Babamızın teşvikiyle Mehmet Akif Ersoy’un Safahat’ından, Ali Ulvi Kurucu’nun Gümüş Tül ve Alevler kitabından ve Abdürrahim Karakoç’un Hasan’a Mektuplar kitaplarından şiirler ezberlerdim. İlk ve ortaokulda münazaralara katılırdım. Ortaokulda ve lisede öğretmenlerim tarafından hazırladığım ödevleri ve kompozisyonları tahtaya kalkarak sınıfın huzurunda okumaya teşvik edilirdim. Lisede okul gazetesinde yazılarım ve şiir denemelerim yayınlanırdı. Uzun yıllar düzenli olarak sadece mesleki-bilimsel yayınlar yaptım. Ama nadiren de olsa deneme yazıyordum. 6 Şubat depreminden sonra Türkiye Yazarlar Birliği’nin web sitesinde yayınlanan Deprem Günlüğü yazılarımı beğenen dostların teşvikiyle yazmaya devam ettim. Düzenli değil ama fırsat buldukça yazabildiklerim Hece Dergisi’nde, Salkım Söğüt Dergisi’nde, Yitik Söz Dergisi’nde ve tyb.org.tr’de yayınlanıyor. Şair ve yazarları beğenerek okuyorum ama yazar da değilim şair de değilim. Çünkü ne zaman deneme yazmaya çalışsam ortaya karışık yazılar çıkıyor; biraz deneme biraz hatıra biraz köşe yazısı gibi. Rabbim nasip eder inşallah, yazdığım bu tür yazıları kitap hâline getirmek istiyorum.
1993-94 YILLARINDA MARAŞ MEVLEVİHANESİ’Nİ ARAŞTIRMAYA BAŞLADIM
Soru: “Hazret-i Mevlânâ, Mevlevîlik ve Maraş Mevlevîhânesi” isimli kitabın hikayesini anlatır mısın?
Cevap: Aslında bütün dostlarımız biliyor ki seninle hep beraberiz ve kitabı beraber yayınladık. Madem ki tarihe not düşmek için anlatmamı istiyorsun. O halde senden Ali Avgın diye bahsedeyim. 1993-94 yıllarında Maraş Mevlevîhânesi’ni araştırmaya başladım. Alaüddevle Bozkurt Beyin Vakfiyesinde Yum Dede Zaviyesi olarak geçiyor. Saatçılar Garajına gittiğimizde türbeyi ziyaret ediyoruz ama fazla bir bilgi yok. O tarihte KSÜ’de görev yapan Yusuf Şükrü Şafak Hocamıza tâlik yazıyla “Ya Hazret-i Mevlânâ” yazmasını istirham ettik, sağ olsun o da yazdı. Bu hattı mermere işletmek için Bahaeddin Ağabeyimle Gaziantep’e gittik ve orada mermere yazdırdık. Şu an türbenin içine girince alınlıktaki Hatt o yazıdır.
Bu arada Genel Kurmay arşivinden Fransızların kaçmadan önceki günlerde yangınlar çıkarttığına ve bu meyanda Maraş Mevlevîhânesi’nin de yandığına ilişkin 2 telgraf buldum. 1979 yılından bu yana arkadaşım-kardeşim olan Ali Avgın sağolsun “sana gazetede bir köşe açalım” dedi. Ben de “aramızda fark yok, bulduğumuz bilgi ve belgeleri paylaşalım, sen de gazetedeki köşende yayınlarsın. Böylece internete düşer ve literatür oluşur.” dedim. Çocukluğumdan bu yana hayran hayran okuduğum Han Duvarları şiirindeki Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış Efendi’nin son Mevlevî Şeyhi Selim Dede’nin oğlu olduğunu 2003 yılından itibaren zaten dillendiriyordum; belgelerini de yayınladık.
Hangi yıldı, hatırlamıyorum, bir sabah dondurucu bir soğukta arabayla Avşar Kampüsü’ne giriyorum. Nizamiye’den fakültelere giden yol yaklaşık birkaç km’dir. Yolun sağında bir genç paltosunun yakasını kaldırmış, elindeki çantayı sıkı sıkıya tutmuş, üşümemek için hızlı hızlı yürüyor. Genelde bu saatte İstanbul – Ankara istikametinden gelen otobüsler kavşakta yolcu indirir, muhtemelen o kişilerden biridir diyerek durdum ve selam vererek seslendim; “Beyefendi hayırlı sabahlar, hangi fakülteye gidecekseniz buyurun” dedim. Arabaya bindi hoş-beş tanıştık. Adı Derviş Başa. Osmanlı arşivlerinde araştırma yapan bir uzmanmış, KSÜ’ye yüksek lisans için gelmiş. Çok mutlu oldum ve sordum “Maraş Mevlevîhânesi’ni araştırmaya çalışıyorum, sizin kurumda belge var mıdır?” Derviş bey “Olmaz olur mu? Mutlaka vardır, yardımcı olmaya çalışırım” dedi. Şu işe bakar mısınız? Bu işin uzmanı otobüsten indi arabamıza bindi; lütuf değil de nedir? Derviş Bey’le tanışmamızı Ali Avgın’a anlatarak aramasını rica ettim. Müjdeler olsun; hiç yayınlanmamış 6 adet belge geldi, Derviş Bey’den.
O dönemde Ali Avgın daha çok araştırmaya başladı ve çok önemli belgeler buldu. Mesela Sultan II. Abdülhamit Han’ın kendi imkânlarıyla Maraş Mevlevihanesi’ni tamir ettirdiğinin belgelerini ve tamir kitabesini buldu ve yayınladı. Daha pek çok belge buldu ve yayınladı.
Maraş Mevlevîhânesi o dönemlerde Halep Mevlevîhânesi’ne bağlı olduğu için Suriye’deki savaş başlamadan önce Halep Mevlevîhânesi’ne gittim ama her türlü defter ve kitap Şam’a nakledildiği için bir belge bulamadım.
Yeteri kadar bilgi-belge birikirse kitap çıkaracağız. Bu arada galiba 2009-2010 yıllarıydı; KSÜ’de bazı Hocalara “Bu hizmeti üstlenir misiniz?” dedim. “Yeteri kadar belge-bilgi yok, buradan bir kitap veya tez çıkmaz, boşuna uğraşma” dediler. Vakti gelince editör-yazar olarak 2017 yılında Ali Avgın’la birlikte “Hz. Mevlânâ, Mevlevîlik ve Maraş Mevlevîhânesi” isimli kitabı yayınladık.
Sonra bazı Hocalara “Bu konuyu bir gencimize tez konusu olarak verin; daha araştırılması gereken yerler var” dedim. Mevlevîler her türlü faaliyeti yazmışlardır. Tekke günlüklerinde ikram edilen yemeğin reçetesi de olur, gelen misafirlerde kayda geçirilir. Mesela Ahmet Remzi Akyürek Dede Maraş Mevlevîhânesi’ni teftişe gelmiş. Bu teftiş raporlarına ulaşmadım. Ahmet Remzi Dede hakkında yazılan kitapları, tezleri ve makaleleri okudum ama söz konusu teftişle ilgili bir bilgiye ulaşamadım. Ama kuvvetle muhtemel Konya’daki kütüphanede mevcut hiç yayınlanmamış belgeler vardır. Kurtuluş Savaşı’na destek olmak amacıyla oluşturulan Mücahidin-i Mevlevi Alayı’na son Mevlevi Şeyhi Selim Dede’yle birlikte katılan diğer 12 kişi kimlerdi? Akıbetleri ne oldu? Her Mevlevihane’nin haziresi olur; bizim Mevlevihane’nin haziresi ne oldu? Nakl-i kubur olduysa nereye nakloldu? Türbenin kapısında Yum Dede yazıyor ama Besim Atalay “Her Yönüyle Maraş” kitabında mesnevîhan Gaffar Baba’nın türbede medfun olduğunu yazıyor. Türbedeki Yum Dede mi? Gaffar Baba mı? KSÜ’den Lütfi Alıcı Hocam Hâmi-i Maraşî Gaffar Baba kitabını yayınladı. İnşallah bu konuda yeni belgeler bulunur, yeni yayınlar yapılır.
OKÇULAR TEPESİNİ BOŞ BIRAKMAYANLARA SELAM OLSUN
Soru: Kahramanmaraş Hz. Mevlânâ Kültürü: Tasavvuf Mûsıkîsi ve Folklorünü Araştırma ve Yaşatma Derneği’ni kurdun ve hâlen ikinci başkan olarak görev yapıyorsun. Derneğin faaliyetleri hakkında bilgi verir misin?
Cevap: Mâlumun, Osmanlı Devleti’nin en olgun döneminde sayısı 114’e ulaşan Mevlevîhâne’lerden biri olan Maraş Mevlevîhânesi 1920 yılında Fransız işgali zamanında yakılmıştı. Niyetimiz bu olaydan yaklaşık 100 sene sonra Maraş Mevlevîhânesi’ni tekrar açabilmekti. Atalarımızdan bize miras kalan bu güzel kültürün şehrimizde yeniden yeşermesi amacıyla 1995 Derneği’mizi kurduk; başkanımız üstadımız neyzen Mehmet Adanır Efendi, neyzen ve bestekâr Bahaeddin Bilginer, neyzen Ali Avgın ve diğer arkadaşlarla birlikte. Dernekte her perşembeyi cumaya bağlayan gece akşam namazı vaktinde toplanarak tasavvuf büyüklerinden öğrendiklerimizi tatbik ediyoruz; kuud, kıyam, devran ve sema törenleri icra ediliyor.
Ramazan ayında iftar programları düzenliyoruz, Enderûn Usulü teravih geleneğini devam ettiriyoruz. Kandillerdeki programlarımızın yanı sıra 10 Muharrem’de de Kerbela Şehitlerinin ruh-u şerifleri için Mevlid-i Şerif merasimi icra ediliyor.
Bir müddet sonra “semazen yetiştirelim” dedik, uzun yıllar hem Karagümrük’teki Türk Tasavvuf Musikisi ve Folklörünü Araştırma ve Yaşatma Vakfı’nda hem Kültür Bakanlığı programlarında semazen olarak hizmet eden Âdem Serdar Uslan ağabeyimiz“ hiç ücret talep etmeden ayda bir gelir, 1 hafta kalır, gençleri çalıştırırım” dedi. Uyku apnesi ve diyaliz tedavileri sürecine rağmen sözünü tuttu, her geldiğinde bizim evi şereflendirirdi. Sonuçta ilk grupta 5 semazen yetiştirdi. Bir hafta sonu KSÜ Bahçelievler Kampüsündeki kapalı spor salonu 1 saatliğine bize tahsis edildi. Niyetimiz Mevlevî Mukabelesi provası yapmak. Gençler hazırlandı, parkeye yani Meydan-ı Şerife çıktılar ama hafta sonu spor yapmak için gelenler o kadar fazla ki; bir türlü susmuyorlar. Susmayacaklar, başka çare yok; “Hadi başlıyoruz” dedik. Semazenler Sultan Veled devriyle ağır adımlarla semâhâneyi dolaşarak ve postnişinle “görüşerek” semaya başladılar. Postnişin bütün semazenlerin sikkesinden öperek semaya destur verir. En küçük semazen en yaşlı semazenin elini öper, en yaşlı semazen de onun elini öper. Buna Mevlevilikte “görüşme” denir. 5 semazen kol açarak semaya başlayınca sanki bütün salonda çiçekler açmıştı. Herkes sustu ve cep telefonlarının kayıt tuşuna bastı. Senelerin hayali gerçekleşmişti, çok duygulandım, tüylerim diken diken oldu, gözlerim doldu. Ya Rabbi, şükürler olsun, bu günleri de gösterdin. Mukabeleden sonra bütün ekiple tebrikleştik, kucaklaştık. Bizim semazenlerin Sema Dedesi olan bu fedakâr insan Âdem Ağabeyi salgın döneminde ahirete uğurladık. Ruhu revan, menzili mübarek, mekânı cennet, makamı âli ola inşallah…
6 Şubat depreminde Derneğimizi lojistik merkezi ve yatakhaneye dönüştürdük. Karagümrük’teki Türk Tasavvuf Musikisi ve Folklörünü Araştırma ve Yaşatma Vakfı Başkanı Devlet Sanatçısı Ahmet Özhan’ın himmetiyle yardıma gelen kardeşlerimiz her gün 1600 kişilik yemek yaparak dağıttılar. Tırlar dolusu yardımlar gönderdiler. Bizim gençler-semazenler aylarca neredeyse her gün birkaç saatlik perişan uykuyla yemek, erzak ve diğer yardımları dağıttılar. Çünkü bu hizmetler de nafile ibadettir. Dervişlik-semâzenlik biraz da böyledir. Bütün gençlerimizi muhabbetle kucaklayarak öpüyorum. O dönemde yardım gönüllüsü olarak çalışan herkesi tebrik ediyorum.Okçular tepesini boş bırakmayanlara selam olsun.
MAALESEF “HER YÖNÜYLE MARAŞ” KİTABI DIŞINDA ÖNEMLİ BİR KAYNAK YOKTU
Soru: Kahramanmaraş’taki edebiyat çalışmaları hakkında görüşlerinizi paylaşır mısınız?
Cevap: Başlangıçta arz ettim, merhum Babamızın görevi gereği şehir şehir gezerken sıla hasreti gönlümüzün yatılı misafiriydi. Basında veya TRT radyolarında Kahramanmaraş’ın adının geçmesi bile bize ödül gibi gelirdi ve maalesef “Her Yönüyle Maraş” kitabı dışında önemli bir kaynak yoktu. Şehrimizde ve ilçelerinde yaşayan edebiyatçıların kendi çabalarıyla eser vermesi, Ankara ve İstanbul’a giden gençlerin sanat-edebiyat alanlarında boy göstermesi Kahramanmaraş’ın edebiyat şehri olarak tanınmasına imkân tanıdı. 1992 yılında da KSÜ’nün kurulmasıyla Kahramanmaraş’ı konu edinen bilimsel çalışmalarda önemli bir artış yaşandı ve daha fazla eser ortaya konmaya başlandı. Bugün artık bir Kahramanmaraş Kütüphanesi oluşmuştur diyebiliriz ancak yorulmadan bıkmadan devam etmeliyiz.
Günümüzde amatör ruhunu ve heyecanını kaybetmeyen şair ve yazarların gayretiyle pek çok dergi ve dernek çatı altında faaliyetler devam etmektedir. Özellikle 6 Şubat depreminde mekânları yıkılan ve üyelerinin bir kısmını şehit veren dergilere ve derneklere MESDER’in kucak açması her türlü takdirin üzerindedir. Bugün önemli sayıda şair ve yazar eser vermeye devam ettiği için aslında MESDER’in oluşturduğu eko-sistem buna zemin hazırlamıştır. Hem Büyükşehir Belediyesi’nin hem de 12 Şubat ve Dulkadiroğlu Belediyelerinin bazı dergilerin basımına ve şair-yazarların eserlerinin basımına destek vermesi hep alkışlanacak bir tutumdur. Şehrimizin UNESCO tarafından edebiyat şehri ilan edilmesi halinde bu çalışmaların ivmelenmesi hem nicelik hem de nitelik artış olması en büyük temennimizdir.
Soru: Salkım Söğüt Dergisi’nin genç okurlarına neler tavsiye edersiniz?
Cevap:Öğrencilerime söylediklerimi genç okurlara da aktarayım: Arkadaşlar, korkmayın okuyun, karşılaştırarak ve eleştirerek okuyun. Benim derste anlattığım konuları da gidin araştırın, belki anlattıklarım doğru değil. Siz Üniversite öğrencilerisiniz, okumaktan korkmayın. Tarih boyunca mutlak doğru zannedilen bazı bilgilerin aslında doğru olmadığı, sözüm ona bazı büyük adamların söylediği büyük-büyük sözlerin aslında bir hiç olduğu zamanla ortaya çıkmıştır. Bu sebeple korkmadan karşılaştırarak ve eleştirerek okuyun. Bu okumalar zamanla büyük bir birikim oluşturacak ve belki de ileride iyi bir şair ve yazar olmanıza zemin hazırlayacaktır. Böyle olmasa bile okuyan-yazan ve bu bundan keyif alan kişiler olursunuz. Bu da büyük bir kazanımdır.