Düş Kesiği Deprem
Naftalinli baharımızı içten içe yedi
Altı Şubat’ın emir eri güveleri
Çifte kar ile çeliklendi paslı hüzünler
Gök ehli kısrakların heybesindeki ruhlar
Canımıza kızarmış nal çakarken
Etimizi mor öğütüyordu donan değirmen
Tuğba dalında sandık arıyordu
Kuşların susuşları
Hiç olduğunu haykırıyordu
Bazılarının tanrı sandığı mal mülk altınlar
Zeytin gölgesinde olgunlaşıyordu
Melek bekleyen dua ve aminler
Çocukluğu uçuruma düşen Ya sin Ah met’ler
Kırık kolonların yakasına yapışmış
Uçurtma ister gibi ebeveyn istiyordu
Bir korku vardı birde ahir aynası
Konuşurken üçümüz kaosun serencamını
Yıkık duvarlara yaslı uykuma
Bir düş sırnaşıyordu
Zifire nam saldı beyaz bir tren yolu
Cennette sahici sevginin böğründen
Öksüzlere anne merhemi
Yetimlere baba merhemi devşirdim
Yedi uyurlar
Mağaranın haritasını verdi dişi kuşlara
Güneş gönlünden ne koparsa
Eyüp “Veren Allah alan Allah” diyordu
Tartmadan hibe ediyordu sabrını
Meryem ana çokça
Turfanda Allah’a adanmışlık
Kurtuluş savaşı koşarak geliyordu
Oda Kuvayı milliye ambarından bolca
Filizlenecek direnç dolduruyordu
Tamam Allah’ım düşü başlatan bitirsin
Doldu benim semerim
Uyanıyorum sırtımdan küfeyi alıyor Maraş
Avuçlarımdaki vagonlardan taşıyor emanet
Herkes düşünün efendisi
Bismillahirrahmanirrahim
Önce çocuklar gelsin
Açsınlar yaralarını
Dinsiz Eflatun
Maraş işi ceviz sandıkta
Saltanat sürüyordu
Adet ve geleneğin
Ham kumaşına emanet ettiğimiz din
Üstünde
Batı sömürgeciliğinin kristal vazosu
Bir karanfil demeti bilimsel inkar
Kırmızıya üfürülen
Kafessiz kuşların mahrem çığlıkları
Sandık kapağını açan
Kanola arzular
Kanaviçenin iliğine sızan
Bayağı haşhaş
Sivri kırmızı
Keskin sarı
Dinsiz eflatun
Kim geçirir
Zihnime saldıran
Renk emperyalizminin et acısını
Kişnemesin diye kara günahkarlık
Duadan başka çareler lazım
Elinde kırbaç
Beyaz bilim beyaz felsefe
Beyaz edebiyat lazım
Yağmuru toprağa verin
Elif’in ateşine susuzum ben
Kazım GÖK